Bu Filmleri Kaçırmayın
Bayram’ın getirdiği dokuz günlük tatil ile birlikte “Nereye gitsek, ne yapsak? Bu tatil fırsatı ile İstanbul’dan uzaklaşsak” planlarının aksine İstanbul’da kalarak, kendime bir bakıma sosyal detoks programı yapmaya karar vermiştim, onu uyguladım. Ne de olsa İstanbul’da bayramda, trafikle boğuşmadan sakin bir şekilde istenilen yere gidilebilir, insan kendisine daha çok vakit ayırabilir ve şehrin gözden kaçan detaylarını yakalama imkanlarını sonuna kadar kullanabilirsiniz. Edmondo de Amicis’in de üzerinde durduğu gibi; “İstanbul bir Babil’dir, bir alemdir, kainatın yaratılmadan önceki karışıklığıdır. Güzel midir? Harikuladedir! Çirkin midir? Berbattır! Hoşunuza gider mi? Sarhoş eder! Orada yaşar mıydınız? Kim bilir! Bir yıldızla yaşayıp yaşayamayacağını kim söyleyebilir?”
Şehirde neler oluyor?
Gezi ruhunu devam ettirmek adına ülkenin sanatçı ve aydınlarının ön ayak olduğu 1. Sanat Buluşması, bugün Gazi Mahallesi’ndeki Büyük Gazi Park’ta başladı. İki gün boyunca sürecek olan buluşma birçok etkinlik ile sinemacılar, tiyatrocular, müzisyenler, şairler, edebiyatçılar, ressamlar, heykeltıraşlar, fotoğrafçılar; kısacası ülkenin tüm disiplinlerden aydın ve sanatçıları Ekmek, Özgürlük ve Adalet için tek çatı altında birleşmek adına harekete geçiyor. Sanat Festivali’nde kurulan Ahmet Cömert Sinema Çadırı’nda, 27 Ekim Günü, iki usta yönetmenin; Barış Pirhasan ve Ezel Akay’ın da senaryo hazırlığına destek verdiği müzikali izlemek mümkün olacak. Etkinlik detayları için facebook.com/sanatmeclisi adresini ziyaret edebilirsiniz.
Vizyonda bu hafta
Dört yeni yerli film ile bu haftaki vizyonda ağırlık kazanan Türk filmlerinin yanı sıra kaçırılmaması gereken yabancı filmler de sinema salonlarında seyircisini beklemekte. İşte bu hafta vizyona giren yeni filmlerin özetleri:
Benim Dünyam (2013)
Amerikalı yazar, pedagog ve aktivist Helen Keller’in yaşamı, mücadelesi ve çalışmalarından esinlenerek çekilen 28 ödüllü, 2005 yapımı bir Hint filmi olan Black’tan Türk sinemasına uyarlanan Benim Dünyam’ın yönetmen koltuğunda Uğur Yücel’i görüyoruz. Film, küçüklüğünde geçirdiği bir rahatsızlık sonrası sağır, kör ve dilsiz kalan Ela’nın yaşamına odaklanmaktadır. Ela tüm bu duyu yoksunluklarıyla hayata dair hiçbir şey bilmeden büyürken, benzer bir şekilde ablasını kaybeden Mahir Hoca ile karşılaşır. Böylece Mahir Hoca, Ela’nın iyileşmesi, yaşam içinde var olabilmesi ve karanlıktan aydınlığa çıkabilmesi için hayatını adarcasına çalışmaya başlar. Ta ki gün gelip her şeyi unutmaya başlayana kadar… Filmin başrollerinde Beren Saat ve Uğur Yücel yer alırken onlara Ayça Bingöl, Erdal Küçükkömürcü, Hazar Ergüçlü, Melis Mutluç, Turgay Kantürk ve Yasemin Conka eşlik etmektedir.
Şevkat Yerimdar (2013)
“Şevkat Yerimdar” filmi, Bülent İşbilen’in yönettiği, Erol Hızarcı’nın senaryosunu yazdığı, İç Anadolu’nun bıçkın delikanlılarının komik ve eğlenceli bir tasviri, bir karakter komedisi. Halihazırda internette yayınladıkları videolar ile pek çok fenomeni olan ve kızların “Ayı ama beyin dolu belli ki” diye bahsettiği Şevkat, öfke kontrolü sorunu olan, dürüst, yufka yürekli, cesur, tüm mahallenin sevdiği, gizli kalmış, tanınmayan kahramanlardan. Balat çarşıda bir yumurta dükkanına sahip olan Şevkat Yerimdar’ın bir kaza sonucu değişen hayatını kadrosundaki Özgürcan Çevik, Başak Parlak, Cezmi Baskın ve Tarık Pabuççuoğlu gibi oyuncuların performansıyla anlatan film seyredene keyifli dakikalar yaşatmakta iddialı.
Aşk Ağlatır (2013)
Mehmet Taşdiken’in Dostoyevsky’nin “Ezilenler” romanından uyarlayarak senaryosunu yazdığı ve yönettiği, “Ağlamak güzeldir” mottosunu benimseyerek “Ağlamak ayıp değil; aşk ağlatır” diyen film hastalıklar, acılar, gözyaşları hatta ihanetler içinde, sıra dışı, bir insanlık dersi, ibretlik ve unutulmayacak hüzünlü bir aşk hikayesini anlatmakta. Başrollerini Melih Selçuk ve Ceyda Ateş’in paylaştığı filmde oyuncular kavuşamayan iki çocukluk aşkının yaşadıklarını seyirciye aktarıyor.
Üç Yol (2013)
Yönetmenliğinin yanı sıra aynı zamanda şair ve çevirmen olarak da tanınan Faysal Soysal’ın sular altında kalan Hasankeyf’e gönderme yaptığı ilk uzun metrajlı filmi olan “Üç Yol”, 1990’lı yıllarda Bosna-Hersek’te yaşanan acı dolu savaş yıllarını konu alıyor. Savaş sonrasında yakınlarını arayan insanların dramatik öykülerinden beslenen film, insanın tüylerini ürperten toplu mezarlardan, yürek burkan bir aşka uzanarak savaş sonrası bunalım döneminde yaşanan krizlere, intiharlara, yitip giden kültürel mirasa ve insani değerlere de vurgu yapıyor. Filmin ilk gösterimi 50. Antalya Film Festivali’nde gerçekleşmişti.
Kaptan Phillips | Captain Phillips (2013)
57. BFI Londra Film Festivali’nin açılışında gösterilen Paul Greengrass’ın yönettiği “Captain Phillips” Maersk Alabama isimli bir geminin kaptanı olan Richard Phillips’in Somalili korsanlar tarafından rehin alınmasını anlatıyor. “A Captain’s Duty: Somali Pirates, Navy SEALS, and Dangerous Days at Sea” isimli kitaba konu da olan 200 yıl sonra ilk kez kaçırılmış olan Amerikan kargo gemisinin gerçek hikayesinin senaryosunu Billy Ray ile olay mağduru kaptan Richard Phillips birlikte yazmış. Filmde Kaptan Richard Phillips (Tom Hanks) ve Somalili meslektaşı Muse (Barkhad Abdi) kendi kontrolleri dışında ekonomik güçlerin oyuncağı olurken küreselleşme etkisinin bir dizi karışık portresini de seyirciye sunuyor.
Arada Kalan | What Maisie Knew (2012)
Henry James’in 1897 yılında yayınlanan aynı isimli romanından Scott McGehee ve David Siegel yönetmenliğinde günümüz New York şehrine uyarlanan film, 6 yaşındaki Maisie’nin boşanmış bir anne-baba arasında sürekli yer değiştirerek yaşamak zorunda kaldığı hayatı anlatılıyor. Ebeveynlerinin sorumsuzlukları içinde içselleştirdiği hassasiyetle yetişkinlerin dünyasındaki anlamsız kararlara küçük bir çocuğun penceresinden seyirciye aktaran filmde Julianne Moore, Alexander Skarsgård, Onata Aprile, Joanna Vanderham ve Steve Coogan yer almakta. İlk gösterimi 2012 Toronto Uluslararası Film Festival’inde yapılan film ülkemizde 32. İstanbul Film Festivali programında kendine yer bulan yapımlardandı.
Başka Söze Gerek Yok | Enough Said (2013)
Nicole Holofcener’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği bu Amerikan romantik komedisi, kısa bir süre önce hayata veda eden James Gandolfini’n vefat etmeden önce oynadığı son filmi. Eşinden ayrılıp kızını tek başına büyütmeye başlayan Eva, mesleği olan masörlüğü büyük bir keyifle yapan; ancak kızının koleje gitmek için evden ayrılma tarihinin yaklaşmasına üzülen bir kadındır. Bir gün çok dürüst ve eğlenceli biri olan Albert’la tanışır. Aralarındaki etkileşim hızla artan Eva ve Albert zamanlarının çoğunu birlikte geçirmeye başlarlar. Bu sırada Eva Marianne isimli yeni müşterisiyle iyi arkadaş olmuştur. Marianne çok güzel bir kadın ve şairdir. Eva, Marienne’in tek kusurunun eski eşini sürekli aşağılaması olduğunu düşünmektedir. Eva, Marienne’in eski eşiyle olan ilişkisinin detaylarını öğrendikçe, kendi ilişkisinden şüphe duymaya başlayacaktır.