Merakla Beklenen Filmler Bu Hafta Vizyonda
İlk çıktığı dönemde insanları eğlendirerek görsel bir deneyim yaşatma amacıyla başlayıp sinemanın gücünün yadsınamayacak şekilde kabul edilmesiyle yedinci sanat dalı, kitlelere daha fazla ulaşma ve kendi görüş, düşünüş, yaşam tarzlarını aktararak mesajlarını onlara empoze etmek isteyen erkler için de bulunmaz bir nimet olmuştur. Bu yüzden filmleri seyrettiğimizi zannederken aslında birilerinin bilinçaltımıza girerek zihnimizi yönlendirmeye çalıştıklarının acaba kaçımız farkındayız? Bilinçli sinema seyircisinin sıklıkla karşılaştığı Amerikanvari subminal mesajlara artık yerli yapımlarımızda da karşılaşmak mümkün. Pazarlama dünyasının çok sevdiği bu yöntem artık siyasetin iplerini elinde tutanların da vazgeçilmezi durumunda. Hele ki siyasi iktidarımızın kendi içinde hiyerarşik bir yapılanma oluşturmuş cemaat ile çıkar ayrılıklarına düştüğü bu zamanlarda, söylemlerin ve düşüncelerin çeşitli dizi, sinema ve kamu spotlarında izlerini bulmak kaçınılmaz. Toplum olarak düşünmeyi sevmeyen, olaylara kafa yormaktan pek hoşlanmayan bir millet olduğumuz şüphesiz. Genele baktığımızda başkalarının kendileri için düşünüyor olmasıyla yetinen ve hatta bütün ömrünü kendileri için düşünenlerin fikirlerine sahip çıkmaya adayan milyonlarca insan olduğundan söz edebiliriz. Film seyretme hallerinde olduğu gibi gerçek hayatın kendi akışında dahi konunun derinine inip alt metinlerini okumaya değil, dallandırılıp budaklandırılmış senaryoların ve kurguların içinde kaybolmayı tercih eden insanları çevremizde görebiliriz. Hal böyle olunca sektör içinde de kraldan çok kralcı kesilen, toplumun ve bireyin maneviyatına fayda sağlamayan, sanatsal kaygılardan uzak, salt ideolojik görüşlerin yayıldığı yapımları aklama ve savunma derdinde olan kişilerle muhatap olabiliriz. Bu yüzden bilenine de bilmeyenine de hatırlatma yapmakta bir beis görmüyorum. Bazen görsel sanatta uzun uzadıya seyrettiğiniz şeyler insanların bilinçaltına kısacık mesajları yerleştirmek amacıyla hazırlanıyor. İşte bu noktada gözlerinizi tamamen kapatmak ya da açmak size kalıyor…
Şehirde neler oluyor?
Mémorial de la Shoah Müzesi, İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle 11 Aralık ve 13 Aralık tarihlerinde, sinema ve tarih severleri İkinci Dünya Savaşı döneminde Fransa’daki Yahudiler’in tarihini keşfetmeye davet ediyor. Etkinlik kapsamında üç belgesel ve bir kurgu filmin gösterimi gerçekleşecek. Filmlerin ardından Sorbonne Üniversitesi’nde sinema estetiği ve tarihi öğretim görevlisi Ophir Levy’nin katılımıyla söyleşiler de düzenlenecektir. Katılımın ücretsiz olduğu programda Alain Resnais’nin “Gece ve Sis”, Marcel Ophüls’ün “Acı ve Merhamet”, Roselyne Bosch’un “Vel d’hiv’in Tutuklanması” ve Gilles Paquet-Brenner’ın “Adı Sarah’ydı” filmleri yer almakta. Filmlerin ardından Ophir Levy’nin katılımıyla gerçekleşecek olan söyleşilerde ise II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından günümüze dek ulusal belleğin yavaş bir biçimde oluşturulmasında sinemanın rolü ele alınacaktır. Detaylı bilgiye www.ifturquie.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Vizyonda bu hafta
Yozgat Blues’dan Düğün Dernek’e, Mc Dandik’ten Yılın Savaşı’na kadar müziğin gücünden beslenen hikâyelerle yol alan yerli ve yabancı filmlerin ağırlığındaki vizyon haftasında gösterime giren yeni filmlerin özetleri şöyle:
Yozgat Blues (2013)
Yalın ve samimi hikâye anlatımıyla Türk sinemasının unutulmayacak auteurlerinden olma yolunda emin adımlarla yürüyen Mahmut Fazıl Coşkun’un ilk defa 32’nci İstanbul Film Festivali’nde seyirci karşısına çıkan ikinci filmi “Yozgat Blues”, kendi tabiriyle bir melankolik komedi. Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak, Kevork Malikyan gibi başarılı oyuncuların bir araya geldiği film, taşrada hayatlarını sürdüren karakterlerin yaşadığı değişimi ve buna bağlı duygusal kırılmaları anlatıyor. Filmde, Yavuz bir yandan belediyenin açtığı müzik kursunda eğitmenlik yapmakta, bir yandan da alışveriş merkezlerinde Fransızca şarkı söylemektedir. Kariyerinde gün be gün düşüş yaşayan Yavuz, Yozgat’ta açılan bir gazinodan iş teklifi alınca hiç düşünmeden oraya gitmeye karar verir. İstanbul’da yaşadığı hayattan memnun olmayan kurstan öğrencisi Neşe de hayata bir yerden tutunabilmek adına ona vokalistlik yapmayı teklif eder. Böylece İstanbul’dan Yozgat’a uzanan bir hayat yolculuğu başlar. 61’inci San Sebastian Film Festivali’nde de yarışan ve 17’nci Sarajevo Film Festivali’nde Cinelink-Eurimages Ödülü’ne layık görülen film, 29’uncu Warsaw Film Festivali’nde “FIPRESCI En İyi Film Ödülü”ne sahip oldu. 20’nci Altın Koza Film Festivali’nde “Film-Yön En İyi Film”, “En İyi Film”, “En İyi Senaryo”, “En İyi Erkek Oyuncu” ve “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödüllerini kazandı. 4’üncü Malatya Uluslararası Film Festivali’nde de “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen” ve “SİYAD Özel” ödüllerinin sahibi oldu.
Kızım İçin (2013)
Hakan Aksun’un yönetmenliğini yaptığı Yetkin Dikinciler, Eda Ece ve İnci Türkay’ın başrollerini paylaştığı filmde bir aile hikâyesi anlatılıyor. Kırklı yaşların ortasındaki Tuncer, yıllar önce karısından boşanıp kendi hayatına yönelmiş, 18 yaşına girmek üzere olan Tuba ise babasının öldüğünü zannederek yıllarca ondan bihaber yaşamıştır. “Hayat, yaşanamayanlara hayıflanmak değil; yaşananlardan hatıralarda kalandır” diyen Tuncer kızı için anılarda kalacak anlar inşa etmeye karar vererek bir anda kendini Tuba’nın karşısına atar. Onunla birlikte hayallerle dolu bir yolculuğa çıkar. Tuba bu ilginç yolculukta, babası olduğunu iddia eden bu deli dolu ve gizemli adamı tanırken kendini büyük sürprizlerle de karşı karşıya bulur.
Düğün Dernek (2013)
Düğün Dernek; Selçuk Aydemir’in yönetmenliğini yaptığı Ahmet Kural, Murat Cemcir, Rasim Öztekin, Devrim Yakut ve Barış Yıldız gibi oyuncuların yer aldığı yeni bir BKM tarzı durum komedisi. Çekimlerinin büyük bir bölümü Sivas ve Erzincan’da gerçekleşen film Orta Anadolu’daki bir köyde dört yakın arkadaşın kafa kafaya verip imece usulü bir köy düğünü yapmaya çalışmalarını anlatıyor.
Mc Dandik (2013)
Yönetmenliğini Ragga Oktay olarak bilinen Oktay Yurtalan ile Cem Yaz’ın yaptığı, Ragga Oktay, Zerrin Arıkan ve Sümer Tilmaç’ın oyunculuklarını sergilediği film; cami bahçesinde polisler tarafından bulunan öksüz bir çocuğun başından geçen olayları anlatmaktadır. Polislerin adını Dandik koyduğu bu öksüz ve yetim çocuk yıllar sonra birlikte büyüdüğü çocukluk aşkı Aslı ile karşılaşır. Bu karşılaşmayla da hayatı değişir. Aşkı uğruna her şeyi göze almaktan korkmayan Dandik, Aslı’nın başının dertte olduğunu öğrenince onu kurtarmak için her yola başvurur. Bu kurtuluş yolu için yüklüce bir paraya gereksinim de duyan Dandik “Yetenek Avcısı” diye bir yarışmaya ümit bağlar. Ama bu yarışmada kendini öne çıkartarak büyük ödülü kazanabilmesi için işi bilen birinden yardım alması gerekecektir. Yaptığı müziklerle 90’lı yıllara damgasını vuran Ragga Oktay’ın benzer bir müzik fonunda dans şovlarını sergilediği film, seyircisine eğlenceli bir sinema keyfi sunmayı vadeden yapımlardan.
Ölümsüz Aşk | Ain’t Them Bodies Saints (2013)
Ruth ve Bob, Teksas’ın suç dolu topraklarında tozu dumana katan bir çifttir. 1970’lerin getirdiği bütün kanunsuzluklar, tehditler ve ihanetler onların hayatının bir parçasıdır ve dahası birbirlerine çok âşıktırlar. Bir gün polislerle bir çatışmaya girerler ve Ruth bir polisi vurur. Ama suçu onun yerine Bob üstlenir. 4 sene sonra hapishaneden kaçan Bob, sevgilisi ve kendisi hapishanedeyken doğan kızını aramaya koyulur. David Lowery’in senaryosunu yazarak yönettiği Casey Affleck ve Rooney Mara’nın başrollerini paylaştığı, ilk gösterimi 2013 Sundance Film Festival’inde gerçekleşen film, Amerikan Drama kategorisinde “En İyi Sinematografi” ödülüne de sahip oldu.
Yılın Savaşı | Battle of the Year (2013)
Battle of the Year, her sene dünyanın en ünlü ‘break dans’ yeteneklerinin birbirleriyle yarıştığı büyük bir dans organizasyonudur. Ne var ki Amerika’nın dansçıları yaklaşık onbeş senedir bu önemli turnuvayı kazanamamıştır. Los Angeles’lı yetenekli dansçı Dante, Amerika’yı tekrar birinci sıraya çıkarmaya kararlıdır ve bir arkadaşıyla anlaşarak eski basketbol koçu Blake’i takımı eğitmesi için ikna eder. Dante’ye göre dünya üzerinde gerçek bir koçun şampiyon yapamayacağı hiçbir takım yoktur. İki adam, ülkenin en iyi break dansçılarını kadrolarına ekler, ancak büyük yarışmaya sadece üç ay kalmıştır. Bu süre ise bir takımın birbiriyle kaynaşıp ortak bir ritm oluşturması için oldukça kısadır. Bu noktada en büyük iş Blake’e düşer ve takımını motive etmek için tüm numaralarını kullanmaya başlar. Filmin yönetmen koltuğunda ‘Miss Monday’ adlı ilk uzun metrajıyla tanınan Benson Lee bulunmakta.