İstanbul Film Festival'inde Sona Doğru Yaklaşırken
Dünyaya sinema perdesinden bakmak için eşsiz bir fırsat sunan ve bu sene 36'ncı kez düzenlenen İstanbul Film Festivali'nde sona doğru yaklaşırken, festival kapsamında seyretme fırsatı bulduğum filmleri kısa kısa size aktarmak istedim. Henüz festival devam ederken ne yapacağım diye düşünme, haydi durma sen de kaldır kafanı!
Hala formda, hala dünya sinemasına yön vermeyi sürdüren, ödüle doymayan usta yönetmenlerin en son filmlerinin yer aldığı Yıllara Meydan Okuyanlar kategorisinde gösterilen Raoul Peck'in Young Karl Marx (Genç Karl Marx) filmi komünist düşünür Karl Marx'ın gençlik yıllarını ve Friedrich Engels ile arkadaşlığını konu alan, insanı bu modern zamanın kapitalist sisteminde dahi kışkırtan dopdolu bir biyografiydi. Film Das Kapital'e kadar devam etse sıkılmadan seyredebilirdim.
Geniş kitlelere seslenen, ünlü yıldızların usta yönetmenlerle buluştuğu, merakla beklenen, gişe yıldızı parlak filmlerin Türkiye prömiyerleriin yapıldığı festivalin Galalar kategorisinde yer alan Ben Wheatley’in modern bir 70’ler filmi olan Free Fire (Ateş Serbest) filminde 90 dakika boyunca havada uçuşan mermiler nedeniyle gösterimden yara almadan çıktığım için çok şanslıyım. Neredeyse gerçek zamanlı ve büyük kısmı tek bir mekanda geçen bu hınzır aksiyon filmi, kadrosundaki yıldız oyuncularla da dikkat çekiyor.
Tarzı, yaklaşımı, tekniği ya da anlatımı farklı, alışılmadık, öncü, bazen zorlayıcı, sivri, bazen deneysel filmlerden oluşan Mayınlı Bölge kategorisinde gösterilen Raw (Mezar) tam manasıyla kategorinin hakkını veren bir çalışmaydı. Çeşitli festivallerde "En Yaratıcı Film" ve "En İyi Fantastik Film" ödülleriyle taçlandırılan film, fenalaşmadan baştan sona diken üzerinde seyredebilmeyi başaran sinefillere hayranlık uyandıran bir seyir vadediyor.
Festivalin Uluslararası Yarışma kategorisinde Altın Lale Ödülü için yarışan The Ornithologist (Ornitolog) Padovalı Antonio'nun ölümü ile Homeros'un ünlü destanı Odesa'yı harmanlayan bir Hristiyan hac yolculuğu hikayesi. Metaforlarla dolu filmi çözümleyebilmek için İncil'e dair bilgi sahibi olmak gerekse de bir kuş gözlemcisinin rutin araştırmalarıyla başlayan ve bir kaza sonrası kendini bulma yolunda manevi bir arayışa dönüşen film sinemasal bir zenginlik barındırıyor.
İnsan hakları konusunda kamuoyunda duyarlılık ve bilinç uyandırma hedefiyle Avrupa Konseyi ve Eurimages işbirliğiyle 2007’den bu yana yalnızca İstanbul Film Festivali’nde verilen Avrupa Konseyi Sinema Ödülü (FACE) için yarışan yapımlardan biri olan; Kongo’nun başkenti Kinşasa’da zengini acımasızlaştıran, yoksulu ve özellikle kadını ise yalnızlaştıran ekonomik ve ataerkil düzenin hâkimiyeti her adımda karşımıza çıkaran Alain Gomis'in Félicité’ isimli film umut veren hikayesiyle derinlikli bir seyir sağlıyor.
Festivalin Uluslararası Yarışma kategorisinde Altın Lale Ödülü için yarışan Cate Blanchett'in 13 farklı karakteri canlandırdığı ve sanat tarihine yön vermiş çeşitli manifestoları olur olmaz yerlerde okuduğu, Alman sanatçı Julian Rosefeldt’in video art enstalasyonundan uyarlanan Manifesto filmi "sanat ne içindir" sorunsalına düşünmeye sevk eden bir bakışla yaklaşan devrimci bir film.
Tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmaya gark olmuş bir vak'a dikta bir iktidarın otokontrolünde kaygı içinde büyüyen bir Z kuşağı üzerinden ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Ulusal Altın Lale için yarışan filmlerden bir olan Kaygı geçmişin külleri arasından geleceğe kaygı içinde bakan oldukça iyi bir film.
Türkiye’den son dönem yapımların yer aldığı Altın Lale Ulusal Yarışma kategorisinde yer alan Orhan Eskiköy'ün Taş isimli filmi şiirle sinema arasındaki kardeşlikten beslense de bu topraklarda var olan inançların bir tür imgesel karşılığını yansıtma konusunda oldukça zorlama bir yapım olduğunu düşünüyorum.
Festivalin Uluslararası Yarışma kategorisinde Altın Lale Ödülü için yarışan filmlerden biri olan Summer 1993 ('93 Yazı) Laia Artigas'ın kusursuz ve hayranlık uyandıran performansı ve diğer çocuk oyuncu Paula Robles ile eşsiz uyumuyla seyirciyi filmin yönetmenliğini yapan Carla Simon'un çocukluk anılarına doğru naif bir yolculuğa çıkarıyor.
Festivalin hayatı hafife alan, eğlendirirken düşündüren, mizaha ve dünyaya beklenmedik, ters köşelerden bakan olağanüstü filmlerden olağanüstü bir seçki hazırladığı Antidepresan kategorisinde gösterilen Le Voyage au Groenland (Grönland'a Yolculuk) yetişkinlerin dertleri ve buz gibi atmosferine rağmen baba evinde olmanın verdiği çocuksu bir şımarıklıkla tatlı, huzurlu, sevimli bir seyir sunuyor.
Bu seneki İstanbul Bienali'ne de adını veren ve farklı kimliklerin hayatlarını çeşitli şekillerde sürdürmelerine ve değerlendirmelerine odaklanan "iyi bir komşu" bölümünde, Dogma 95 akımının öncülerinden Lars von Trier'in Dogville filmini 14 yıl sonra yeniden sinemada izledim ve yıllar geçmesine rağmen filmin tecrit ve evrenselliğinde yine yeniden yaşattığı katarsis ile salondan ayrıldım.
Sinema aşkından, “sinefil olmaktan”, “sinema tutkusundan” yola çıkan; sinema dünyasının en iyileri, yıldızları, yol gösterenleri, köşe taşları, anıtlarını bir araya toplayan Cinemania kategorisinde yeniden seyrettiğim Michael Radford'un George Orwell'un aynı isimli yapıtından uyarladığı kurgusal faşist bir İngiltere’de geçen 1984 isimli distopyası kendi yaşadığı çağı aşıp, günümüzü de çok derin bir biçimde açıklayacak bir önseziye sahip olduğunu yeniden gösterdi.
Restore edilerek sinemaya yeniden kazandırılan; Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan’ın romanından uyarladığı, 1987 yapımı başyapıtı Anayurt Oteli, İstanbul Film Festival'inin bu sene Sinema Onur Ödülü ile onurlandırdığı filmin başrol oyuncusu Macit Koper'in de katılımıyla yeniden gösterildi. İstanbul Film Festivali’nin Groupama işbirliğiyle on yıl önce başlattığı “Türk Klasikleri Yeniden” projesi kapsamında restore edilen Anayurt Oteli filminin gala gösterimi TİM Show Center'da gerçekleşti. Böylelikle Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan’ın romanından uyarladığı, 1987 yapımı başyapıtı Anayurt Oteli restore edilerek sinemaya yeniden kazandırıldı.
“Türk Klasikleri Yeniden” projesi kapsamında restore edilen Anayurt Oteli filminin oyuncularından Serra Yılmaz yurt dışında olduğu için galaya katılamayınca mesajını görüntülü olarak gönderdi. Video kaydıyla heyecanını ve duygularını salondakilerle paylaştı.