Vizyonda Bu Hafta; Somali Korsanları
Mars Cinema Group’un yalnızca bağımsız ve sanat filmlerine ayırdığı CGV Arthouse salonlarında bu hafta gösterime giren Somali Korsanları filmi Kanadalı gazeteci Jay Bahadur’un aynı isimli kitabından beyazperdeye uyarlanan gerçek bir yaşam öyküsünü anlatıyor.
New York Times’ın en çok satan yazar listesine giren ve namıdiğer Somali Korsanları olarak bilinen çetelerin arkasındaki gerçek insanları ve siyaseti gün yüzüne çıkaran ilk ve tek batılı gazeteci olan Jay Bahadur’u aktör Evan Peters canlandırıyor.
Jay Bahadur kimdir?
Jay Bahadur Somali Korsanları (Onların Gizli Dünyası İçinde) isimli kitabı için araştırmaya başlamadan birkaç ay önce Toronto Üniversitesi’nden mezun olmuştur. Büyük Buhran’dan bu yana ekonomik kriz nedeniyle en büyük gerilemenin yaşandığı 2007-2008 yıllarında mezun olan binlerce talihsiz öğrenci gibi tüm kapıların kapandığı, olanakların kısıtlandığı bir dönemde sudan çıkmış bir balık gibi ortada kalmış ve hiç istemediği banliyö hayatına sıkışmıştır. Ama tabii ki istediği bu değildir, hayatına olmasını beklediği şey de bu değildir. Jay Bahadur Harvard'a gitme planlarıyla son derece yüksek standartlara sahiptir ve herkesin itibar ettiği bir gazeteci olmak istemektedir. Fakat bunun yerine peçete imal eden bir şirketin pazar araştırmalarına yönelik çalışmalar yapmak zorunda kalmıştır. Bu şirket için takip ettiği ürünlerin mağaza raflarındaki yerlerini incelemekte, büyük bir ciddiyet ve titizlikle tüketicilerin dikkatini çekecek stratejiler belirlenmesi için araştırmalar ve sorgulamalar yapmakta ve raporlar yazmaktadır.
Tüm dünyayı sarsan bu ekonomik krizin etkileriyle insanların kendi kendine yeterliliği ve kendi yolunu açma planları kalmadığı için gençlerin ebeveynleriyle birlikte yaşaması neredeyse zorunluluk haline gelince ailesinin bodrum katında yaşamaya başlayan Jay bir taraftan da yazdığı yazı ve makalelerin yayınlanması için çeşitli dergilere göndermekte fakat her defasında “Ne yazık ki…” ile başlayan red mektupları almaktadır.
Gazetecinin okullu mu, alaylı mı olması makbuldür?
Böylesi bir çaresizlik döneminde Jay’in ideallerine yönelik hırsları ve başarıya özlemi vardır. Bu sadece maddi bir başarı değil. Kişisel olarak bir şeyi başarma ve hayatına yönelik bir değişim isteği bu. Bir gün tedavi için gittiği hastanede tesadüfen hayran olduğu, Vietnam savaşının en önemli muhabirlerinden Seymour Tolbin isimli bir yazarla tanışır. Tabii ki Seymour Tolbin ismi kişinin gizliliği nedeniyle kullanılan kurgusal bir isimdir. Al Pacino’nun renkli performansıyla hayat verdiği bu karakter ile naif kahramanımıza hızlı bir hayat dersi veren Tolbin, meslekteki yozlaşmaya da parmak basarak “Gazeteciliğin okullarda öğretilen bir şey olmadığını” söyleyerek Jay’i olmak ve yapmak istediği şeyi gerçekleştirmesi için teşvik eder. Ayrıca yazılarının yayınlanması için ona yardımcı olabilecek bir yapımcıyla konuşabileceğini söyler.
Al Pacino ekran süresi fazla olmasa da yine de onun nasıl efsanevi bir oyuncu olduğunu görmemize yetecek bir performansla beni şahsen ihya etti. Seymour Tolbin’in bir bilge insan gibi Jay Bahadur’a yol gösterdiği sahnelerde Pacino ve Peters’ın arasındaki gözle görülür öğretmen-öğrenci ilişkisindeki dürüstlük ve samimiyeti mükemmel bir şekilde yakalayan Oscar adayı Bryan Buckley bir yönetmen olarak ne kadar olağanüstü çalıştığına da bu vesileyle dikkat çekiyor.
Tolbin’den aldığı motivasyonla gazetecilikte kendini göstermek için bir tercih yapmak zorunda kalan Jay, Harward hayalini ve ailesinin yanında yaşadığı o güvenli bodrum katını dünyanın en tehlikeli suçları arasında geçecek bir hayat için değiştirmeye karar verir. Sonrasında Somali korsanlarının yükselişinde bir hikaye olduğunu fark eden Jay, korsanlar hakkında kitap yazan bir gazeteci olarak ülkenin Cumhurbaşkanının oğlu ile irtibat kurmayı başarır. Somali'nin barışçıl demokratik operasyonlara doğru attığı adımları not edebileceği konusunda ikna olan yetkililer ona ülkeye giriş ve gerekli olan güvenlik konusunda imkanlarını seferber eder. Böylelikle Jay kendi koşullarını da zorlayarak, Paris merkezli Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün “Gazeteciler için Afrika’nın en ölümcül ülkesi” olarak tanımladığı Somali’ye 2008 yılında gözünü karartarak gider. Jay Bahadur’un ülkedeki korsan çeteleri hakkında bir kitap yazma serüvenini anlatan film bu dakikadan sonra ülkenin çalkantılı sosyo-politik ortamını da gözler önüne seren bir gazetecilik deneyimine dönüşür.
Madalyonun diğer yüzü
Jay’in isteği Somalili korsanların gerçek kişiliklerini dünyaya açıklamaktır. Savaş ve silah yerine şiirden beslenen bir milletin şimdiki yaşam standardına geçmelerindeki nedenleri irdeleyerek bu dönüşümü tasvir edebilmektir. Böylelikle 90’lı yılların başında resmi gerekçeler olmaksızın bu ülke ile kesilen diplomatik ilişkilerin arkasındaki siyasi ve ekonomik karmaşıklığı daha açık bir şekilde insanlara anlatabilecektir.
Jay, Somali’de Boyah ve Garaad isimli iki farklı korsan tarafından temsil edilen iki düşüncenin hüküm sürdüğünü öğrenir. Boyah şiddet yanlısı olmamakla birlikte yabancı ülkelere ait gemileri kaçırma olayını halkın geçimini sağlayan şirketlere vergi koymanın bir yöntemi olarak görmektedir. Yani Robin Hood misali, zenginden alıp fakire vermeyi desteklemektedir. Garaad ise tam tersi. Giydiği pahalı kıyafetler, lüks yaşam tarzı ve korsanlığı bir nevi kendine ait bir iş kolu olarak görmekte ve bu kazanımlar için şiddetten de kaçınmamaktadır. Ona dostça rehberlik eden ve aynı zamanda tercümanlık yapan Abdi’nin kuvvetli yerel ilişkileri sayesinde Jay her iki korsan ile de düşündüğünden daha kısa süre içinde görüşme imkanı bulur. Bu sayede yeni demokrasi yanlıları ile eski görüşleri destekleyen iki tarafı da objektif bir şekilde gözlemlemeye çalışan araştırmacı gazeteci kendilerine Somali’nin Koruyucuları diyen korsanları da onlarla yaptığı röportajlarla anlamanın adımını atmış olur.
Jay iç savaşın parçaladığı, ülkedeki uzun süreli otorite boşluğundan kanunsuzlukların ve korsanlık vakalarının yaygınlaştığı bir Somali gerçeğinde gazeteci olma tutkusunu gerçekleştirme pahasına inkar edilemez tehlikelere kendisini atsa da yine de yaşadıklarının insani tarafını ön plana çıkartmak için büyük çaba gösterir. Ancak burada yaptığı röportajların yayınlanmasına yönelik aldığı haberler karşısında yeniden hüsrana uğrar. Para sıkıntısı da yaşamaya başlayınca Kanada’daki yapımcısının teklifi karşısında uluslararası deniz taşımacılığının önünde ciddi bir problem olan suç unsuruna sızarak gemi kaçırma ve rehin alma olaylarını görüntülemeye çalışır.
Hikayenin bundan sonrasında yaşananlar Paul Greengrass’ın Kaptan Phillips isimli filminde anlatılan 2009 Maersk Alabama kaçırma olayıyla kesişmesini sağlar. 2013 yapım filmde, Somali’de korsanlar tarafından kaçırılan Amerikalı kaptan Richard Phillips’in kurtarılma mücadelesini daha çok Amerika yanlısı bir üslupla anlattığı Kaptan Phillips filmindeki olay örgüsüne paralel ilerleyen Somali Korsanları bu rehin alınma olayına bağlanan süreci Somalili insanların tarafından farklı bir gözle seyretme imkanı da sağlar. Ancak Somali'deki çatışmalar artıkça ve ilişkilerde tansiyonlar yükseldikçe Bahadur'un bir ziyaretçi olarak orada kalması çok tehlikeli hale gelir ve ülkeden çıkmasının onun için daha doğru olacağına karar verilir.
Jay bu andan itibaren her ne kadar hayallerinden uzaklaştığını düşünse de dünyayı benzersiz bir şekilde yorumlayan analitik tavrı, tüm olanaksızlıklara rağmen insanlarla iletişim kurma yönündeki doğal yeteneği ve önyargılardan uzak bakış açısı sayesinde ülkesinde ateşli bir merakın uyanmasını sağlar. Her ne kadar filmde Badahur'un bu bölgelerdeki tek batılı olma statüsünün filmde biraz abartılmış olduğunu düşünsem de hayatını tehlikeye sokarak dünyaya gerçekleri aktaran ilk gazeteci olma itibarına kavuşur. Nihayetinde Somali halkı için sevgiyi temel alan ve ülkeler arasındaki ilişkileri bu bağlamda etkileyen bir mesajı yetkili mercilere ileten bir arabulucu olur.
Tek bir batı yazarının üçüncü dünya ülkesi diyebileceğimiz bir yerin karmaşık konularına yaklaşımı ve gözlemlerinden yola çıkarak bir ülkenin sorunlarını gerçekten anlamak mümkün olabilir mi, bundan emin değilim fakat filmde de yer verildiği üzere iyi niyet çerçevesindeki tüm bu içtenliğin “vicdan” olgusunu harekete geçireceğinden şüphem olmaz.